Bu Blogda Ara

16 Kasım 2011 Çarşamba

yürüyüş

Konuşarak ifade etme tercihim, yıllardır süren yazı tembeliğimi tetikliyor.
Bir blog açıp uzunca bir ara vermek, beni blog yazarı yapmaz değil mi? Zaten de öyle bir iddia koymadım kendime...

Kendimle uzun konuşmalar yaparken ve sorularıma cevaplar ararken, yeni kentimde, yeni insanlarla da uzun cümleler kurmaya başladım. Kimilerine göre hızlı bir uyum gösterdim, belki de zaten yeni insanların, bana göre yeni cümlelerini arıyordum. Bulduğum cümlelerde ise samimiyet ve dürüstlük tek ölçütüm oldu. Uzun cümle kurabimek, terki diyar ettiğim ketten 500 kilometre ötede de mümkün hale geldi.
Yani fark ettiğim ve yakalarına yapıştığım bazı güzel insanlarla paylaşımlarımız giderek artıyor.

Sahi; bloğa adını veren üçartıbiryalnızlığıma ne mi oldu? O devam ediyor tabi ki. Depresif yalnızlıklara gark olmadan,  tam da istediğimi başardım galiba. Hem insanlarla devam ederken, hem de kendimle kalabilmek yeni yaşamımın öğretilerindendi, öğrendim.

Öğrenme bitmeyecek, ben de bundan payımı yorulmadan, her zaman alacağım. Hedef budur.

Şimdi iş açısından sürekli hareketten dolayı kocaman görünen aslında küçük bir kentten, daha büyük ama daha hareketsiz bir kente gelince, kent karmaşası yaşamadım değil. Yaşadım, sürekli kıyaslara gittim ve baktım çeneme vuruyor, kısa süre içerisinde de ''hoppp buraya dön'' diyerek iç ve dış sesime kulak verdim. İç sesim, değişim isteğimin nedenlerine döndürdü beni ve geldiğim kentle uyumlaşmaya karar verdim.

Yeme, içme, gezmeye dayalı sosyal yaşamla örülü, bana göre, keyfiyle ve ülke gerçeklerinden izole yaşam biçimi ve algısıyla hayat süren insanlarla dolu yeni kentime bir hayli adapte oldum.
Benim kent değiştirmemin, yaptığım bu tercihle paralel başka bir anlamı olduğunu  anlamam dauzun sürmedi. Burası bana artık ''biraz rahatla, gevşe ve yaşa'' deme görevini üstlendi ve görevini iyi yaparak bana bunu her adımda anlattı. Ben sürekli koşturup durduğum bir kentten, koşturup durmadan da yaşabileceğim bir kente geldiğimi çok geçmeden kavradım.

Tüm değişimlerde, değişimin anlamını bir an unutarak geride bıraktıklarınla kıyaslamaya girmek insanı bağımlılıkların sonucu galiba...
Ben kıyaslama sürecini 4 ay sonra galiba tamamladım ve yeni kentimde, hiçbir yere gitmeyek değerlerimle, giderek mutlu hale dönüşen üçartıbiryalnızlıkla, yeni dostluklara giden uzun cümlelerimle yenilikleri kucaklar oldum.

Her gün yeni bir yolu ve yönü öğrenirken, daha öğreneceklerime de keyifle yürüyorum...

9 Eylül 2011 Cuma

tek yıldıza selam

Blogda kendim yazıp kendim okuyarak, 3+1 yalnızlığımı sanal ortamda da sürdüyorum. Ama numunelik bir takipçim olan canım arkadaşımla makus talihimi yenmeye başladım sanırım. Ben yeni kentimde, yeni yüzleri, yeni sokakları tanırken, hayli keyif almaya başladım. Gitmek doğrusuyla geldiğim yeni bir kentte artık burdayım, gidilen her yerde konuğum havalarına da girdim bile. Ben anladım gitmelerdir beni ben yapan ve mutlu eden. İnsan gitmelidir, fazla kalınandan. İşten yorgun argın gelsem de evimin balkonunda her akşam sabit taburem üzerinde bir süre oturup mutlaka gökyüzüne bakıyorum ve en fazla parıldayan tek yıldızla selamlaşıyorum. Tebessüm ediyoruz karşılıklı birbirimizle....

4 Eylül 2011 Pazar

gidilen her yerde birbirine değmeyen hayatlar bizi takip edecek galiba...

Kabul her yer gülen yüz, heryer insan, heryerde bir hoşgörü ama o kadar. İnsandan, duygudan uzaklaştıkta, hayatlara uzaktan bakan, yanından geçip değmedikçe profesyonel insan mı olunuyor acaba. Herkesle dos herkesle arkadaş olma derdi değil bu. Dostlukta, arkadaşlıkta nereye kadar gittiğin meselesidir bendeki bu karmaşa...
20 yıllık evliler bile yıllar sonra birbirine ''sen çok değiştin, tanıyamıyorum artık seni'' diyerek aslında çoktan uzaklaşılmış, gizlemiş duyguları örtbas ederken, benim ezberlerimi, başkalarının ezberlerini bozarak geldiğim yeni kentimde, yakınımda, sağımda, solumda bulunan insanlara kim nereye ne kadar değecek acaba diye bakmam doğal sanki...

Bu insanın insana değme meselesine halen takıkken, henüz yerleştiğim kentimde yeni ezberler, 3+1 yalnizlik oluştururken, ilk gözlemlerimde herkeste önce biraz mesafe, süzme, yoklama sonra da kendilerini sevmeye,  hayatlarına değmeye çalışan birine ''galiba biraz dahil edelim kendimize ama biraz'' halinini gördüm.
Benim insan sevgimde, paylaşımımda zaman ve mesafe kavramı olmadığı için, çabuk sarıp sarmaladığım için, karşıma çıkan güleryüzlü mesafeleri fark etmek durumunda kaldım. Aslında normaldi ve tabiki oradan hepimiz çabuk geçtik yeni ''tanışlarla''...

İlişkiler garip ilerliyor. İnsanlar habire hayatlarında insan tokadı yemiş gibi fena bir güvensizlikle hayata, yeniye, yeniliklere, sevgiye öyle değmeden yaşama ezberini öğreniyor giderek.
Bunlar 3+1 yalnizlaşan yeni kentim ve yolculuğumda biraz hüzünlerim olsa gerek.
İnsanlar bi çılgınlık yapıp öffff öyle uzun uzun tanımadan sevmeyi öğrenmeli. Sonuç ise artık korkaklık...

Aslında ben de ''doğru budur, bu olmalıdır, aaa o olmaz, bu kadarı yeterli'' falan filanlarla hayatlarını ezber haline getiren profesyonel insanlardan biri mi olsam diye sorgular içine gireceğim galiba bu kadar değilmeden, uzaktan bakılan bir döngüde. Biraz da profesyonel insan olmaya çalışmalı... Benden de olur belki....

3 Eylül 2011 Cumartesi

gitme hikayesidir

Kentlerin hikayeleri, yaşanmışlıkları, yaşanılanları ve yaşayanları çocukluğumdan bu yana ilgimi çekmiştir. Ben şimdi burdayken, başka bir kentte başka insanlar ne yapıyordur? Nereye gidiyordur? Hangi duygudadır? Bazılarının artık anısını bile hatırlamadığım, bazılarının ise derinlere attığım biten, bitmeyen sevgileriyle çoktan ilerlediğim eski sevgililerimden, çok tanınan insanları merak ettiğim bazılarına kadar bu soruları sorarak yürürüm bazen aklıma geldikçe... Neden mi? İnsanların her biri yemek yer, konuşur, aşık olur, sevişir, kavga eder, ayrılır, ağlar, acı çeker, sarılır, mutlu olur ya da olmaz. Bu sorular kafamı karıştırmadan öylece geçer gider, yürüdüğüm uzun yollarda....

15 yıl yaşadığım kentte yaşarken kenti herşeyiyle sıfırladığımı ve artık gitmeyi istediğimi anlayınca, dur nereye demek yerine yine iç sesimi dileyip, gitmelisin, giderek değiştirmelisin varolan tüm rutinlerini dedim ve oradan gittim.

Geldiğim kentte yeni rutinler yaratacağımı biliyordum elbette. Yarattım da. Henüz 3,5 aydır bulunduğum yeni kentimde, kafamdaki insana dair soruları sorarak şimdi hiç tanımadığım yerleri, insanları, sokakları tanımaya çalışarak yürüyorum.

''Gitmek öğrenmektir''  diyen Şair İlhan Berk çok haklıydı. Gittimiz heryer kendini öğretirken, yeni duyguları da öğretiyor. Tanımlamasını yaptığım, bu bloğa ad verdiğim 3 artı 1 yalnızlıklığı da gitmek öğretiyormuş. Bu tanımlamayı, henüz iki aydır kirada oturduğum 3 oda, 1 salon, standart ailelelerin yaşadığı apartmandaki evime taşındıktan kısa bir süre sonra yaptım. Ayrıldığım kentteki 3+1 evin her odasından ailemdeki insanlar çıkarken, yeni evimin her odalarından yalnızca ben çıkıyorum. 2+1 amaçladığım ama şansıma 3+1'e dönüşen bu yalnızlıkta 100 metrekarelik daire bazen içinde sadece kendimin olduğu boş bir spor salonuna dönüşebiliyor. Kendi hallerime adlar koyup odadan odaya girerken bazen gülümsüyor, bazen de biraz hüzne boğulmalıyım galiba diyerek hüzün yapıyorum. Bu hikaye sürer:))))

2 Eylül 2011 Cuma

Yaşadığım kente 15 yıl sonra 'tamam artık senden gitme zamanı geldi'' deyip veda ederek, hiçbir ezberimin olmadığı başka bir kentte yenilenen bir yaşamın izleri....